TANZİM SATIŞ TARIMDA NEO-LİBERALİZMİN İFLASININ ADIDIR!
Ekonomik krizin önlenemez düzeyde derinleşmesiyle birlikte; sebze, meyve ve pazar fiyatında rekor artışlara sebebiyet verdi. Bu rekor artışlar, emekçi kitlelerin en temel gıda ürünlerini bulamaz hale sokmuştur. Erdoğan zabıta önlemleriyle, soğan depolarına yapılan operasyonlarla enflasyona karşı mücadele yürüttü. Fakat bu mücadelesi hiçbir sonuç vermedi, tam tersine pazarda %31’lere varan hiper gıda enflasyonuyla yeni rekorlar kırdı. İktidar bu enflasyonla mücadeleyi; köylüyü, pazarcıyı, kabzımalı azarlayıp onları hedef göstererek vermektedir. Gıda enflasyonuyla mücadele adı altında Ankara ve İstanbul’da iktidarın yönettiği belediyelerde tanzim satış noktaları kuruldu. İstanbul’da 34 ilçenin 50 noktasında başlayan tanzim satışlar 2 günde; 297.7 tona ulaştığı açıklandı. Tanzim satış noktası fiyatlarına göre; domates 3, patlıcan 4,5, salatalık 4, çarliston biber 6, sivribiber 6, soğan 2, patetes 2, ıspanak 4 lira
Yıllarca ikinci dünya savaşı döneminin iktidarı İnönü’nün karneyle ürün vermesini, 70’li yıllardaki Ecevit iktidarının tüpgaz kuyruklarını neredeyse her seçimde bahseden Erdoğan, bugün kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir şeyi yaptı:” Sebze kuyrukları oluşturdu” Ülkenin başlıca gündemi haline gelen tanzim satış noktaları ençok konuşulan konuların başına geçti. Tanzim satışlarının oluşması, Tarım ve Hayvancılığın çökmesi, ekilebilir arazilerin betonlaşması, mazot, gübre, tohum, fiyatlarının kırsalda yıkım yaratması, temel tarım ürünlerinin ithal eder konuma düşülmesinin bir tek açıklaması vardır: ” Erdoğan rejiminin 16 yıldır uyguladığı neo-liberal politikalar tarım alanında iflas etmiştir”
*) Bu Sürece Nasıl Gelinildi?
Bu süreç herşeyden önce küresel kapitalizmin özellikle 80’lerden sonra sosyal devletin tüm kalıntılarına, işçi sınıfının tüm kazanımlarına savaş açan neo-liberal politikaların bir ürünüdür. Özellikle üçüncü dünya ülkelerinde, bu dönüşümler İMF programlarıyla gerçekleştirildi. Önce İMF tarafından borçlandırıldı, ardından İMF’nin hazırladığı ekonomi programları dayatıldı. Bunun en acı bedelini kent ve kırdaki emekçiler ödedi. Türkiye’de ise 12 Eylül askeri darbesinden sonra başlayan neo-liberal dönüşüm sürecinin en keskin ve hızlısı son 16 yıllık AKP iktidarı döneminde gerçekleşti. Kentlerde gerçekleşen özelleştirme furyaları, esnek güvencesiz çalışma, sendikal örgütlenmelerin önüne konulan engellerle sonuçlanan neo-liberal dönüşümler kırsalda da paraler oranda sürdürüldü. AKP iktidara geldiğinden beri, tarım ve hayvamcılıkta en acı neo-liberal politikaları uyguladı. İlk olarak tarım ve hayvancılıktaki kamusal hizmetleri keserek, özelleştirme süreci başlattı. Tarım ve Hayvancılığı sürekli küçümseyen, görmezden gelen bir politika izledi. Tarımda kotalar uyguladı, çiftçilerin rahat bir şekilde, ucuza ulaşabildiği tohum ve gübreyi pahalı ulaşılmaz hale getirdi. Mazotta ve gübreye , tohuma sürekli zamlar getirdi fakat tarım ve hayvancılık ürünlerinin fiyatları yerinde saydı. Çifçiler sürekli bankalara borçlandırıldı, çiftçi borç batağında yaşamaya mahkum edildi. HES’ler , Termik Santraller projeleriyle doğal denge sabote edildi. İmar alanlarının açılmasıyla ekilebilir tarım alanlarında betonlaşma süreci yaşandı. Bu süreçle birlikte ithal tarım ürünleri, ithal gübre ve tohum yaygınlaştırıldı. 2014’te gerçekleşen yerel yönetimler reformuyla belde belediyeleri kapatıldı. Köyün tüzel kimliği büyük oranda ortadan kalkıp mahalleye dönüştü. Köylerdeki sulara saat bağlanıp, şehirlerdeki tarife uygulandı. Buna benzer tüm neo-liberal politikalar; üretim maliyetlerinin çok yüksek bir seviyeye gelmesine yol açtı, bunun sonucu olarak kırsalda tarım ve hayvancılığın bitmesine sebep oldu. İthal sebze ve et ürünleri alımı çığ gibi büyüdü. Bugün yaşanan durum ise sebze ve meyve krizinin patlak vermesine yol açtı. 31 Mart yerel seçimleri öncesi AKP yaptırdığı anketlerde kan kaybettiği sonucuna vardı. Özellikle yıllardır onu iktidarda taşıyan, oy deposunu oluşturan muhafazakar kesimden ciddi kopuşlar ve alternatif arayışları söz konusu. MHP ile gerçekleştirdiği yerel seçim ittifakını dahada genişleterek 81 ile taşıdı. Tanzim satış uygulamasıda 31 Mart öncesi bir göz boyama operasyonudur. Yoksulluk ve pahalılıkla mücadele ettiğini yoksul muhafazakar kesime gösterme gayretidir. Kazanabilmek için, yıllardır kendisini iktidara taşıyan yoksul muhafazakar seçmenin elinden kayışını engellemek için AKP herşeyi yapmaya hazırdır. Tanzim satış noktalarının oluşması, herşeyden önce Erdoğan rejiminin enflasyona yenildiğinin, tarım ve hayvancılık politikasının iflas ettiğinin açık itirafıdır. Maliyetleri düşürmeden, üretimi teşvik etmeden, devlet aracısız alım yapsa bile hayat pahalılığı yerinde saymaya devam edecektir. Neo-liberal politikalar hayat pahalılığı ve yoksulluk dışında bir opsiyon sunacak yetiye sahip değildir. AKP’ninde diğer düzen partilerininde neo-liberal politikalar dışında ekonomik krize bir alternatifleri yoktur. Bu popilist uygulamayla iktidar yarattığı pahalılığı ve sefaleti kabul etmiş olmaktadır.Sürekli beka sorunundan bahseden Erdoğan’ın bekadan kastettiği kendi iktidarının selametidir. Evet işçiler, emekçiler, yoksul köylüler için bir beka sorunu vardır: o da Erdoğan diktatörlüğünün varlığıdır. Erdoğan rejimi emekçi kitleler için; açlık, yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik ve geleceksizlik demektir. Emekçi kitlelerin yaşam hakkına gasp etmiş bu diktatörlüğü alaşağı etmeden rahat bir nefes alma olanağı yoktur. Bunun içinde örgütlü mücadeleye her zamankinden fazla ihtiyaç vardır. Örgütlü mücadele bugün emekçi kitleler için; hava kadar, su kadar, ekmek kadar zaruri bir ihtiyaçtır.
ÖRGÜTLÜYSEK HERŞEYİZ ÖRGÜTSÜZSEK HİÇBİRŞEY!
GAMZE KOCABAYIR