10 Eylül 1920 Türkiye’de Komünizm ve sınıflar mücadelesi için tarihi bir gündür. 10 Eylül 1920’de kurulan TKP insanlık tarihinin en büyük devrimi olan Ekim Devriminin içinde doğmuş ve Ekim Devrimini dünyaya taşıma gayesiyle kurulmuş olan Komünist Enternasyonel’in Türkiye seksiyonu olarak inşa edilmiştir.

1920 TKP’sinin tarihsel önemi programının Bolşevizmin evrensel ilkeleri olan Komünist Enternasyonel’in programına dayanmasıdır. Bunu ve programın öğretilerini görmezden gelinerek yapılacak her değerlendirme Komintern TKP’sinin tarihsel özünü hasır altı etmektir. Bu açıdan 1920 TKP’sine biz Enternasyonal Komünist Militanlar gelenek sorunu olarak yaklaşırız. Geleneği konusunda somut netliği olmayan bir komünist hareketin varlığını sürdüremeyeceği gibi salt gelenek üzerinden kendisini var eden bir Komünist hareketinde geleceği olamaz. Bir Komünist hareket gelenek sorununa salt ulusal ölçekte yaklaşamaz, çünkü her ulusal düzeyde yaratılmış komünist birikim, enternasyonal bir birikimin ulusal ölçeğe yansımasıdır. O yüzdendir ki; Komünist hareket gerek ulusal düzeyde gereksede küresel düzeyde tarihsel bir harekettir. Komünist hareketin tüm tarihsel bunalımı, zafer ve kayıpları, ideolojik savrulmaları, radikal kopuşlarının temelinde her zaman enternasyonal faktörler belirleyici olmuştur. Komünist hareketin tarihsel birikimini ortaya çıkartmak önemlidir, çünkü komünist hareket her zaman işçi sınıfının en ileri düzeyini temsil etmiştir. O yüzdendir ki her zaman referans alınılarak, alınan referansın ışığında geleceğe uzanacak bir perspektifi kendi içinde barındırmaktadır. Gelenek arayışı içinde olanlar geleceği kurma hedefini kuşananlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Çünkü insanlık tarihi her zaman gelecek için mücadele etmekle birlikte, insanlık için en ideal medeniyet arayışından asla vazgeçmemişlerdir. Marksizmin doğmasıyla birlikte tüm dünyada insanlık kapitalizmin dışında başka bir dünya arayışı içine girenlerin ve bu uğurda kavgaya girişenlerin tek uğrak otoritesi devrimci marksizmin klavuzu olmuştur. İnsanlığın sınıfsız, sömürüsüz, hudutsuz, patronsuz bir dünya arayışındaki en büyük tarihsel deneyimi Ekim Devrimi’dir. Yaşadığımız coğrafyada ise Ekim Devriminin ürünü olarak doğan ve Bolşevik programa sahip olan yegane Komünist Parti Mustafa Suphi önderliğinde kurulan 1920 TKP’sidir. O yüzdendir ki: Komintern TKP’sinin programı, ideolojik politik hattı ve örgütsel yapısı bizim için gün yüzüne çıkartılıp, referans alınması gereken tarihsel öğretiler zinciridir. Bu makalemizde 1920 TKP’sinin kuruluş sürecini, onun kuruluşunda etkili olan yerel ve enternasyonal etmenleri , tarihsel programını ve örgütsel yapısını inceleyeceğiz. Mustafa Suphi sonrasından başlıyarak bugünlere dek gelen kendisine TKP ve onun devamcısı olduğunu idda edenlerin tarihsel referanslarının nereye dayandığını irdeleyip somutlaştıracağız.

TKP’yi Ortaya Çıkaran Tarihsel Koşulllar

TKP’nin kuruluşundan önce Anadolu’da gelişim gösteren filizlenen sosyalist hareketler ve işçi mücadeleri söz konusuydu. 1908 yılından itibaren sosyalist yayınlar, partiler, işçi teşkilatları, grevler, kadın dergileri ve teşkilatları ivme kazanarak gelişmekteydi. TKP’de 1908-1920 arası oluşmuş olan komünist birikimi üst seviyeye taşıyarak kuruluşunu sağlamıştır. TKP’nin kuruluşunu hızlandıran ve 1920 öncesindeki lokal düzeyde kalan sosyalist öbekleri ve işçi hareketini devrimci bir program dahilinde merkezi profosyonel bir teşkilatlanmaya sokan koşulları iki ana etmen üzerinden tanımlayabiliriz: “Ulusal etmenler ve uluslarası etmenler” Uluslarası en büyük etmen kuşkusuz emperyalist aşamaya giren kapitalizmin içinde bulunduğu ekonomik buhrandan çıkmak için kendisine Birinci Cihan Harbini başlatma yolunu seçmiştir. Bu savaşla birlikte insanlık telafisi olmayan yıkımların içine sürüklendi. Emperyalist merkezler, sömürge halklar arasındaki çelişkiler derinleşti. Tüm dünya halklarının amele ve rençber sınıfları içinde bulunduğu yıkımdan kurtulmak için radikal arayışlar içerisindeydi. Anadolu halklarında da durum farklı değildi. Anadolu halklarından amele ve rençber sınıfları yüzyıllardır süregiden Osmanlı despotizminden bıkmış, Osmanlı hanedanlığı için harplere katılmaktan, onlar için ölmekten, öldürmekten, vergi vermekten hoşnut değildi. Birinci Cihan Harbi tüm yakıcılığıyla varlığını sürdürürken, emperyalist dünya sistemini altüst edecek tarihsel bir olay yaşanmaktaydı. Yüzyıllardır Çarlık despotizminin hakim olduğu, halklar hapishanesine dönmüş Rusya’da Ekim devrimi gerçekleşmişti. 72 günlük Paris Komününden sonra ilk kez bir ülkenin tamamında proleter devrim gerçekleşmiş, işçiler ve yoksul köylüler sovyet organları aracılığıyla kendi iktidarlarını kurarak eski düzenin tüm aygıtlarını lav etmişlerdi. Bu devrim Asya’dan, Avrupa’ya tüm dünyada büyük etkiler yaratmıştır. Özellikle sömürge ve yarı sömürge ülkelerde Ekim devriminin etkisi çok hızlı şekilde gelişme kaydetmekteydi. Anadolu’da da Bolşevik fikirler ve Ekim Devrimine olan sempati önlenemez bir şekilde gelişmekteydi. Osmanlı Despotizmi ve Emperyalizm dışında tek somut alternatif Bolşevizmdi. Birinci Cihan Harbinde Rusların eline geçen Erzincan bölgesi, Ekim devriminden sonra Bolşeviklerin Türk savaş esirleri arasında uzun yıllar yürüttüğü Bolşevik propogandanın etkisiyle ve kızıl ordunun desteğiyle 1917 yılında Erzincan Şuraları kurulur. O dönemin Erzincan’ı Dersim, Bayburt ve şimdi ki Erzincan’dan oluşmaktadır. Erzincan şurası Ermeni, Türk, Kürt delegelerin ortak ve eşit temsiliyet ilkesiyle kurulmuştur. Toprak reformu gerçekleştirerek, toprak tamamen kolektifleştirilmiş, halk milisleri oluşturulmuş, sosyalist bir şura hükümeti kurulmuştur. 1917-1921 yılları arasında varlığını sürdürmüştür.Osmanlının ve son olarakta Kuvaı-Milliyenin saldırılarıyla 1921 yılında son bulmuştur. Osmanlı’nın son zamanında (4) yıllık sosyalist şura hükümeti deneyimi yaşanmıştır. Osmanlı’nın sürekli güç kaybetmesi, Anadolu’nun emperyalist ülkelerce işgal edilmesi Osmanlı egemenleri arasında bölünmüşlüğü beraberinde getirdi. Anadolu halklarında emperyalist işgale ve Osmanlı despotizmine olan tepkisini körükledi. Anadolu halkları bu esaretten biran önce kurtulmak istiyor, Bolşevik fikirler ve Komünist lokal teşkilatlar, milis örgütlenmeleri hızla ivme kazanmaktaydı. Türk burjuvazisi ise bu durumdan rahatsızdı, Anadolu halkının tepkisini kendi ideolojik angajmanına sokmak Türk ulusal devletini kurmayı amaçlamaktaydı. Bu doğrultuda Anadolu’da iki siyasal kutubun rekabeti söz konusuydu. Birinci kutup hızla yaygınlaşan Bolşevizm ikinci kutup ise Türkçülük üzerinden kendi varlığını kuran ve emperyalist işgale karşı kabaran tepkiyi topyekün kendi angajmanına sokmaya çalışan burjuvazi.

TKP’nin Kuruluşu ve Programı

TKP’nin kuruluşu Anadolu’daki lokal Komünist grupların ve Rusya’daki Türkiye’li Komünist grupların birleşmesiyle kurulmuştur. 3. Enternasyonal’in ikinci kongresinde şark milletlerinin kurultayı toplanması kararı alınmıştır. 1 Eylül 1920’de Bakü Sovyetlerinde toplanan kurultay doğu ülkelerinden devrimci olan olmayan 1883 delege katılır. 10 Eylül 1920’de Bakü Sovyetlerinde Anadolu’nun birçok kentinden gelen toplam 235 delege ile Birinci Ummumi Türkiye Komünistleri Kongresi toplanarak TKP kurulur. TKP’yi oluşturan üç gövde vardır:” Türkiye Halk İstirakin Fırkası, Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası, Mustafa Suphi önderliğinde kurulan grup”

    – Türkiye Halk İstirakun Fırkası: Anadolu’da Bolşevizme sempati duyan grupların biraraya gelmesiyle oluşturulmuş, tabanı işçilere ve yoksul köylülere dayanan çatı örgütüdür. Teorik bir programdan çok Bolşevikliğe sempati duyan kendisini sosyalist olarak tanımlayan insanların kendiliğinden bir araya geldiği gruptur. Anadolu’nun bir çok kentinde faaliyet göstermekteydi.

    – Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası: Şefik Hüsnü’nün öncülüğünde İstanbul’da kurulmuş gruptur. Bu gruba daha çok Almanya ve Fransa’ya eğitim için gidip orada Marksizmle tanışan aydınların başını çektiği ve daha çok aydınlara hitap eden bir gruptur. İkinci Enternasyonal partilerinden Marksizmi öğrenen bu grupta, İkinci Enternasyınalin uzlaşmacı oportonist eğilimleri yaygındı.

    – Yeni Dünya: Bu grubun başını Mustafa Suphi çekmektedir. Rusya’da savaş esiri olarak tutuldukları dönemde Bolşeviklerin savaş esirleri arasında yaptıkları propoganda faaliyeti sonucunda örgütlenip Bolşevik Partisine katılan Ekim devriminde aktif rol alan gruptur. Mustafa Suphi ve yoldaşları Türk savaş esirleri arasında Bolşevik propoganda yapmak amacıyla Yeni Dünya adlı bir yayın çıkararak bu yayın etrafında örgütlenme faaliyeti gerçekleştirmiştir.

TKP Programının Özellikleri

Mustafa Suphi önderliğinde kurulan TKP 3. Enternasyonal içindeki en özgün partiydi. 1914 yılında Kausky’in savaş kredilerini onaylayan, dünya işçi sınıfını kendi burjuvazisi arkasında savaşa girmeye yönelten sosyal soven oportonist tutumdan sonra Lenin 2. Enternasyonal’den koparak Komünist Enternasyonal’in inşasına gitişti. Mustafa Suphi ve TKP önderliği 1915 yılında Çarlık Rusya’sında Bolşevik partiye katılarak hem 2. Enternasyonal sosyal sovenizmine karşı verilen mücadelenin hemde Ekim devrimi sürecinde Bolşevik militan olarak yer aldı. 1920 TKP’si Bolşevizmi özümseyip içselleştiren önderlik tarafından kurulmuştur. Ekim devrimini gerçekleşene kadar 2. Enternasyonal’den kopmayan bir çok ülkenin komünist partisi; Ekim devriminin prestijinin etkisiyle 2. Enternasyonal’den koparak Komünist Enternasyonal’e katılmıştır. Birçok Komitern seksiyonunda 2. Enternasyonal’in uzlaşmacı, oportonist eğilimi hâla varlığını sürdürmekteydi. Bu eğilimlere karşı savaşmak için Bolşevikler Komitern’e katılmanın (21) koşulunu oluşturdular. TKP’de ise böyle bir durum söz konusu olmamakla birlikte Ekim devriminin içinden doğan, Bolşevizmi özümseyerek, 2. Enternasyonal’in oportonist eğilimlerine hiç bulaşmayan Komitern’in ender partilerinden birisi olmuştur. TKP ikinci enternasyonal’in ve Menşevizmin asgari azamin program ayrımına dayalı, sınıf uzlaşmacılığına sahip aşamalı devrim programına sahip değildi. Devrimci stratejiyi belirlerken üretici güçlerin üzerinden hareket etmiyor, burjuvazi içinde ittifaklar kuracak ilerici etmenler arayışı içinde değildi. Türkiye o günkü koşullarda, kapitalist gelişmenin sürdüğü fakat henüz kapitalizmin mutlak hakimiyetinin gerçekleşmediği bir ülkeydi. Ama TKP programı sovyet organları temelinde proletarya diktatörlüğünü temel strateji olarak benimseyen, Türkiye devrimini cihan devriminin bir parçası olarak gören Enternasyonal Sürekli Devrim stratejisine sahipti. Bu konuyla ilgili TKP programı şöyledir: ”Toplumsal devrim gibi devrimin burjuvaziye karşı galip gelmesi ve zafer kazanmasından doğan komünizm uygulaması da dünya çapında bir içerik taşır. Tarih gösteriyor ki, yeryüzünde yaşayan toplumsal oluşumların bir kısmı derebeylikten burjuvazi dönemine yeni giriyor. Diğer kısmı burjuva devrimine girmiş, proletarya hareketinin değişik evrelerini yaşıyor. Üçüncü bir kısım ise, burjuvazi döneminden, proletaryanın egemenlik dönemine geçmiş bulunuyor. Ulusların içinden geçmekte olduğu ekonomik gelişimin, tarihi ve politik koşulların, toplumsal devrimin bir an evvel başlaması ve yaygınlaşmasında, büyük bir ilişki olmakla birlikte, devrim başladıktan sonra, ulus ve ülkeleri birbirinden ayırmak doğru değildir. Doğu ve Batıdaki bu hareketler, dünya ekonomisinin özünde burjuva saltanatını ve yayılmacılığını tekelci bir karakter almasından dolayı, birbirinden doğar ve birbirini tamamlar.” [1]

Aynı programın siyasal hedeflerin, iktidar biçminin tarif edildiği maddelerde şunlar şöylenmekteydi: “İşçi ve Köylü Sovyetleri cumhuriyeti ise, emek sarfetmeksizin yaşayan asalak sınıflar hariç olmak üzere, halkın çoğunluğunu etrafına toplayarak, işçilerin kapitalistler tarafından soyulmasına son verecek her türlü çareyi sağlar. (Sovyetler Cumhuriyeti) sınıfları ortadan kaldırıp, her türlü savaş ve boğazlaşmayı özgür, aydın ve mutlu bir geleceğe doğru götürecek olan kapitalizm ve komünizm arasındaki geçiş dönemine ait geçici bir devlet biçimidir.” [2]

Mustafa Suphi TKP’si kapitalizmden komünizme geçişi bütünsel bir süreç olarak değerlendirir. Ulus eksenli “Tek ülkede sosyalizm” değil sosyalist dünya devrimini savunan bir programı rehper edinmekteydi. Bu program dahilinde savaş vermiştir. Bugün Suphi’lerin TKP’sine sahip çıkmanın yolu onların programına ve politik mirasına sahip çıkmaktan geçer.

Suphi Sonrası TKP ve Komünist Enternasyonal

TKP, Türkiye’deki tüm sosyalist grupları Mustafa Suphi önderliğinde Bakü’de yapılan kongreyle Bolşevizmin programı etrafında merkezileştirmek, Anadolu’da yaygınlaşan Bolşevizme yönelen sempatinin ve amele rençber teşkilatlarının artık merkezi bir savaş örgütüne kavuşmuştu. Mustafa Suphi ve TKP’nin merkez komitesi, Anadolu’da süren Osmanlı despotizmini ve emperyalist işgale karşı amele ve rençberlerin devrimci cephesinin savaş örgütünü oluşturmak için Türkiye’ye geçmeye karar verirler. Mustafa Suphi ve yoldaşları Sovyetler Birliği’nden Türkiye’ye geçmeye çalışırken Kemalist burjuvazinin cellatları tarafından Karadeniz’de boğularak katledildi. Türkiye’deki burjuvazinin temsilcisi Mustafa Kemal Suphi’lerden ve TKP’den korkusunda haklıydı. Emperyalist işgal devam etmekte, Osmanlı egemenleri bölünmüş, burjuvazinin temsilcisi Kemalistler henüz merkezi bir parti gibi hareket edemiyor, somut bir siyasal programdan yoksun, Anadolu’da hızla yaygınlaşan ve sempati kazanan Bolşevizm akımı adeta Osmanlı egemenlerinin ve Kemalist burjuvazinin hayaleti olmuştu. Mustafa Suphi önderliğindeki TKP ise merkezi bir parti olmuş, teşkilatlarını kurmuş, programı ve hedefleri belli olan, Ekim devriminin prestijini üzerinde taşıyan, SSCB’nin desteğine sahip bir partiydi. Bugün Kemalizmin sol içindeki truva atlığına soyunan, Mustafa Suphi’yi ve onun katillerini birlikte sahiplenen SİP-TKP’nin tasavvur ettiği gibi Mustafa Suphi’ler Anadolu’da Türk milli birliğini kurmak için yola çıkmadı. Onlar emperyalizmin Anadolu’daki kolunu kesmek amele ve rençber şuraları aracılığıyla proletarya diktatörlüğünü kurarak cihan devrimine doğru yol almak için gelmişlerdi. Mustafa Suphi’den aktarırsak:” Yoldaşlar, bilindiği gibi, eğer Fransız-ingiliz kapitalizminin başı Avrupa’da ise gövdesi Asya’nın geniş alanlarında bulunuyor. Ve biz, Türk sosyalistleri için acil görev Doğu’da kapitalizmin köklerini söküp atmaktır. Ancak bu yolla İngiliz-Fransız sistemini hammade kaynaklarından yoksun kılabiliriz. Türkiye, İran, Hindistan, Çin ve diğerleri İngiliz-Fransız sanayilerine kapılarını kaparlarsa, hem Avrupa borsaları pazar olanaklarından yoksun kalır hemde kaçınılmaz bir krize yol açmış olur, ve bunun sonucu hakimiyet proletaryanın eline geçer ve sosyalist düzen kurulur. Türk proletaryasının bütün gücüyle dünya sosyalist devriminin savunusuna ve gelişimine katılacağı güvenci içindeyiz” [3]

Malesef ki gerek onbeşlerden sonraki TKP yönetimi gereksede Lenin sonrası SSCB’yi ele geçiren karşı devrimci Stalinci bürokrasinin iktidarıyla Bolşevizmin evrensel ilkeleri lavedilerek, ikinci Enternasyonalci, milliyetçi, sınıf uzlaşmacılığına dayalı programa geri dönüldü. Liderliği katledilen TKP herşeye rağmen yeniden toplanmaya başladı. 31 Aralık 1924-1 Ocak 1925’te İstanbul’da illegal olarak toplanan üçüncü TKP kongresiyle Şefik Hüsnü TKP Genel Sekreterliğine getirildi. Şefik Hüsnü liderliğinden sonra ne TKP nede Komünist Enternasyonal bir daha eski geleneğini yakalayamıyarak, hızla yozlaşma süreci içine sürüklendi. İkinci Enternasyonal’in aşamalı devrim programları, burjuvazinin içinde ilerici unsurlar arıyan demokrasi cepheleri, ulusalcı cepheler, tek ülkede sosyalizm programları Üçüncü Enternasyonal’in ana programı hâline geldi. Bu sürece karşı çıkan Bolşevik militanlar SSCB’de düzmece Moskova mahkemelerinden geçerek katledilip, zindanlara atıldı. Üçüncü Enternasyonal partilerinde buna itiraz edenler karşı devrimcilikle damgalanıp, partiden tasviye edildiler. Şefik Hüsnü TKP’side Komiternin programını Türkiye özelinde uyguladı. Kemalist hükümeti destekleyen pozisyonlar aldı. 1925 yılında çıkan Kürt İsyanı Şeh Şait isyanı karşısında Kemalist devletin yanında yer alarak bunu açıkça desteklemiştir. Dönemin TKP yayın organı olan Orak-Çekiç’in 5 Mart 1925’te çıkan son sayısının manşetinde “Yobazların sarıkları yobaz zümresine kefen olmalı!” Kemalizmin kürt halkına uyguladığı sömürgeci politikayı, burjuvazinin feodalizme karşı zaferi olarak tanımlayan kendi burjuva devletini savunan sosyal soven bir çizgiye savrulmuştur. Oysaki Mustafa Suphi dönemi TKP’sinde UKKTH ilkesi vardı. “Ulusal sorun konusunda açıkça şunlar şöyleniyordu. TKP değişik uluslara mensup devrimci işçi ve köylü sınıfları arasındaki eski düşmanlıkları kaldırmak için, aşağıdaki en keskin çözümlere girişilir:

    a) Dil ve kültür açısından her ulusun tam özgürlüğünü sağlamak ve (eşitsizlikleri telafi etmek üzere) herhangi bir ulusa özgü her türlü ayrıcalığı ortadan kaldırır.
    b) TKP devlet örgütlenmesinde farklı uluslara mensup işçi ve köylülerin Sovyet Cumhuriyetinin kurulmasını kabul eder; “özgür ulusların özgürce birliği” esasında olmak üzere federasyon usulunü tercih eder.
    c) TKP, işçi ve köylü sınıfları da tamamen ayrı ve bağımsız yaşamak istediğini ifade eden akımlara kapılmış olan uluslar arasında, kanlı kavgalar çıkmasına yer vermemek için, bu gibi “plebist” usulüyle, genel oya başvurarak çözülmesi yolunda öncülük eder. [4]

 Menşevizmin asgari azami programını benimseyen Komitern’in Türkiye Partisi Şefik Hüsnü TKP’side Sosyalist devrimin şartlarının olgunlaşmadığını ve bunun için Kemalist burjuva devriminin tamamlanması gerektiğini savunmaktaydı. Kemalizmi desteklemeyi parti görevi saymaktaydı: “Başlanan işi sonuna kadar götürmek için fedakarlıklara razı olmak gerekecek. İşçi ve köylülerimiz bu ihtimali şimdiden göz önünde tutmakta, milletin bir bütün olarak olayların gelişmesini izlemesi gerektiğini taktir etmekte… Emekçi sınıfı her zamandan daha uyanık bulunmak zorunda olduğunu iyice bilmektedir… Yeni devlet makinesinin eksikliklerini tamamlamak ve gelişimini sağlamak amacıyla eleştirilerde bulunması, yalnız açık bir hak değil, aynı zamanda ulusal gelişme bakımından gerekli bir haktır.” [5]

Şefik Hüsnü TKP’si açıkça Kemalist burjuvazinin gelişmesi için amele ve rençber sınıflarını fedakarlık etmeye çağırmakta partisine de “vatandaşlık” görevi olarak yapıcı ve geliştirici eleştri yapmayı öğütlemekteydi. Şefik Hüsnü TKP’si her ne kadar illegal bir parti olsada tüm politikasını Kemalizme desteğe göre biçimlendirmekteydi. Bu tutumunu Dersim katliamında da gerçekleştirdi. TKP Kemalizme bu düzeyde entegre olurken elbeteki gerek TKP politikalarına gereksede Komünist Enternasyonal’in politikalarına karşı parti içinde gelişen bir muhalefet dalgasınıda beraberinde getirmekteydi. Stalinizmin kendi ideolojisini kuramsallaştırıp Komünist Enternasyonal’e dayattığı 1928 yılındaki 6. Kongreye Türkiye delegesi olarak katılanlardan biriside Ali Cevdet’ti. Sömürgeler konusu tartışılırken TKP temsilcisi Ali Cevdet, ” Türkiye’nin feodalizm öncesi koşullarının egemen olduğu ilkel bir ülke olarak tanımlanmasına ve Mustafa Kemal’in emperyalizme karşı mücadelesinin ilerici sayılmasına şiddetle karşı çıktı. Türkiye’nin 70-80 yıldır sanayileşmekte olduğunu, ülkede 600 bin sanayi işçisi bulunduğunu, proleter devrim programının savunulup, Kemalizmin karşı devrimci ilan edilmesinini istedi.”[6] Ali Cevdet’in konuşmasına cevap dahi verilmezken, kongrede Türkiye bölümüyle ilgili herhangi bir karar alınmadı. 1936 Moskova mahkemesinde Ali Cevdet Troçkistlikle suçlanarak ortadan kaldırıldı. Türkiye’de de TKP’nin iç işleyişi bundan farklı değildi. Komitern politikalarına ve TKP’nin Kemalizme entegre olmasını eleştiren muhalefet eden herkes Şefik Hüsnü yönetimi tarafından, ajan, muhpir, Troçkist, karşı devrimci olmakla suçlanarak partiden ihraç edildiler. Orak-Çekiç’in 12. sayısında ” Polisin ajanlarına, provakatörlerine amele safları içinde yer aldırmayın! ” [7] şöylemiyle 64 kişilik kara liste yayınlanır. Orak-Çekiç’in 7 ve 8. sayılarında da partiden aforoz edilenlerin tam listesi yayınlanır. Bu listede yayınlananlardan biriside Nazım Hikmet’tir. “Son zamanlarda, sizinde artan hareketimize ve Türkiye Komünist Fırkasına karşı yükselen tevvecünüzün önünde burjuvazinin maskeli uşağı olan Nazım Hikmet ve hempası sizi mücadeleden alı koymak istemektedir. Bunlara aramızda yer vermeyin! Onlar burjuvazinin satılmış hainleridir! Onlarla şiddetle mücadele edin!” [8] Parti politikalarına muhalefet edenleri Kemalist burjuva devlete açık hedef gösteren Şefik Hüsnü’nün bu eğilimi 70’li yıllarda, devketin aradığı devrimcilerin ev adreslerini, fotoraflarını gazetesinde yayınlayarak ihparcılık yapan Doğu Perinçek’i hatırlatmaktadır. Doğu Perinçek’in Aydınlık gazetesinin künyesinde kurucu olarak Şefik Hüsnü yazmaktadır. Şefik Hüsnü’nün tam liste yaptığı kişiler, Kemalist burjuva devleti tarafından yapılan operasyonlar sonucunda ağır hapis cezaları almışlardır. Küresel düzeyde tarihin her döneminde ulusalcı sol akımların karekteristlik özelliği her zaman burjuva devletin ilgasını değil, onun resterasyonunu savunurlar. Her zaman burjuva devlete karşı gelişen radikal hareketler karşısında devletten yana tutum alırlar, savaş dönemlerinde kendi burjuva devletinin savunulması çağrısında bulunurlar. O yüzdendir ki, ulısalcı sol hareketler her zaman ihparcılık eğilimini kendi içinde diri tutarlar. Bugünkü SİP-TKP’de “Tankı yüzbaşı Papuç” vakası da tesadüf değildir. Şefik Hüsnü’den sonrada TKP’de ideolojik ve politik olarak devrimci bir kopuş yaşanmadı. Stalinizmin “Emperyalizmle barış içinde bir arada yaşama” paradigmasından sonra, TKP olabildiğince sınıf uzlaşmacı, pasifist, Kemalizmle barışık bir pozisyon aldı. SSCB’nin TC ile ilişkilerine göre politika yürüttü. Sözün kısasın cihan devriminin partisi Komünist Enternasyonal’in Türkiye şubesi olarak kurulan TKP: Stalinizmin Komünist Enternasyonal’i ele geçirmesiyle birlikte tarihsel misyonu da tamamen dejenere oldu. TKP Türkiye’de Stalinci bürokrasinin illegal büyükelçiliği dışında bir şey değildi

Sonuç Yerine

    1) Mustafa Suphi ve onbeşlerin mirasına 10 Eylüllerde ve 28-29 Ocaklarda anma merasimlerine indirgeyerek sahip çıkılamaz. Mustafa Suphi TKP’sinin programı ve onu yaratan Komünist Enternadyonal’in tarihsel referansları hasır altı edilerek yapılan her sahiplenme şöylemi 1920 TKP’sinin devrimci özünü boşaltma işlevi görür.
    2) Bugün TKP’nin 99. yılını kutlayanlar, onların partisinin ismini kullananlar, Kemalizmin sol içindeki truva atı işlevini görenler, Kürt halkına karşı TC’den yana taraf almanın soldan teorizasyonunu yapanlar, Mustafa Suphi ile katilini aynı kareye koyup işçi sınıfının orak-çekiçli bayrağı ile Türk sermaye devletinin bayrağını kendisine bayrak edinen oportonist, sosyal sovenist SİP-TKP’nin 1920 TKP’sinin değil Şefik Hüsnü TKP’sinin devamcılarıdırlar.
    3) Bugün hâla asgari, azami program, aşamalı devrim programlarınında ısrar edenler, “Tek ülkede sosyalizm” gerici ütopyasını kendisine doktorin ilan edenler Mustafa Suphi TKP’sinin siyasal mirasını kendisine gelenek olarak aldığı idiaasında bulunma hakkına sahip değildir. Çünkü bu anlayış Suphi TKP’si ve onu yaratan Lenin dönemi Komünist Enternasyonal’in ideolojik aklının inkarıdır.
    4) Bugün ister dolaylı yoldan ister doğrudan Kemalizme ilericilik, aydınlanmacılık, devrimcilik, antiemperyalizm atfeden tüm siyasal yapılar 1920 TKP’sinin politik mirasının inkarcısı olmakla birlikte Şefik Hüsnü TKP’sinin epigonlarıdırlar.
    5) Şefik Hüsnü TKP’siyle ideolojik hesaplaşmaya girip, Lenin sonrası Komünist Enternasyonal’le hesaplaşmaya girme cüretini gösteremeyenler merkezciliğin batağında boğulmaya mahkumdurlar.

Dipnotlar

    1- Üstü Örtülen Geleneğimiz Maya yayınları sayfa: 16
    2- Üstü Örtülen Geleneğimiz Maya yayınları sayfa:17
    3- Mustafa Suphi ve Epigonları Güneş Gümüş Sosyalist Gündem
    4- Üstü Örtülen Geleneğimiz Maya Yayınları sayfa:24
    5- TKP Programı ve Mustafa Suphi Tezleri Ürün Yayınları sayfa:147-148
    6- Türkiye’de Sol Akımlar Cilt 2 sayfa:147-148 Mete Tuncay
    7- Türkiye’de Sol Akımlar Cilt 2 Mete Tuncay