Son yıllarda sistematik olarak her fırsatta her platformda mültecilere karşı ırkçı, faşist zehirler kusulmaktadır. Ülkede yaşanan tüm olumsuzlukların faturası mültecilere kesilmeye çalışılmakta, öyle bir hava yaratılmıştır ki; adeta mülteciler gelmeden önce Türkiye cennetti ama mülteci akımından sonra ceheneme dönüştü. Sürekli olarak sosyal medyada mültecilerin hükümetten yardım aldığı, yan gelip yattığı, TC vatandaşlarından çok daha iyi yaşadığı yalanları servis edilmektedir. Başta İYİP olmak üzere tüm düzen partileri mülteci düşmanlığı üzerinden sağ popülist ırkçı politikalarla kendisini var etmektedir. Mültecilerin denize girmesi, yılbaşında Taksim’de eylenmesi ve buna benzer tüm insani sosyal aktiviteleri yüz kızartıcı suçmuş gibi lanse edilerek, ırkçı, faşist gurruhlara hedef edilmektedir. Metropol kentlerde son yıllarda sürekli olarak mültecilere karşı linç girişimleri gerçekleşmektedir. Bunun son örneği 18 Eylül tarihinde Adana’da yaşanmıştır. 18 Eylül’de 11 yaşında bir çoçuğun istismara uğradığı ve istismarcının Suriye’li olduğu iddiası ortaya atılmış, bölgede yaşıyan Suriye’lilere karşı linç girişiminde bulunuldu. Kısa bir süre sonra Adana valiliğinden gelen açıklamayla istismarcının Türkiye’li olduğu önce gözaltına alındığı ardındanda tutuklandığı ortaya çıkmıştır. İnsan Hakları Derneği Adana şubesi tarafından saldırıyla ilgili bir rapor yayınlandı. Rapora göre: ” Suriye’lilere ait 162 dükkan ve 12 araç zarar gördü. Saldırganların önemli bir kısmının dışarıdan araçlarıyla organize olmuş şekilde geldiği belirtildi.” Bir yalan haber servisi üzerinden bu kadar hızlı bir şekilde organize olunulup, mülteci mahallelerini basıp onlara ait herşeye saldırıp yakıp, yıkan faşist linç girişimi 6-7 Eylül’ü anımsatmaktadır. “-7 Eylül 1955 saat 13:00’te devlet radyosunda, Selanik’te bulunan Atatürk’ün doğduğu evin bombalandığı haberleri Türkiye’nin gündemine bomba gibi düştü. Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin çağrısıyla Taksim’de miting düzenlendi. Taksim mitingi sonrası faşist güruh İstiklal Caddesi’nde gayrimüslimlere ait işyerlerini yağmaladı. İstiklal Caddesi’yle sınırlı kalmayan faşist güruhlar, Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Eminönü, Fatih, Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy ve Adalar’ı yağma alanına döndürdü. Devletin kolluk güçlerinin olaylara müdahale etmemiştir, hatta günler öncesinden gayrimüslimlerin ev ile işyerlerinin işaretlenip polisin yönlendirmesiyle bu eylemler gerçekleştirilmiştir. Bütün bunlardan hemen sonra, yayınlanan haberin yalan olduğunun ortaya çıkması ile olayın da bir tiyatrodan ibaret olduğu gün yüzüne çıkar.” Adana’da yaşanan linç eylemide 6-7 Eylül’de olduğu gibi faşist çetelerin sahaya sürülerek gerçekleştirdikleri operasyondur.Bu ve buna benzer faşist linç girişimlerinin baş sorumlusu Erdoağan rejiminin kendisidir. Erdoğan rejimi mültecileri her zor duruma düştüğünde şantaj olarak kullanmıştır. İçeride ise mültecileri ucuz iş gücü olarak faydalanılması gereken köleler ordusu olarak görmüştür.
İç İşleri Bakanı Soylu’nun bir lafına bakınız: “Bugün Suriyelilerin, Afganların Türk ekonomisine pek katkısı var. Ağır işlerde Türkiye onlardan faydalanıyor!” Erdoğan rejimi yıllarca Suriye İç Savaşınınprovakatörlüğünüyaptı. Cihatçı terör örgütlerini yıllarca destekledi, onları sahiplendi. Suriye’de kendisini cihatçı terör örgütleri üzerinden var etmeye çalıştı. Afrin ve İdlib’in işgalini ÖSO, El-Nusra ve binbir tür cihatçı çete ile gerçekleştirdi. Kendi sebebiyet verdiği savaş nedeniyle ülkelerini, evlerini (tabi Türk bombardımanı nedeniyle yıkılmadıysa!) ve hatta ailelerini (tabi öldürülmedilerse!) terk etmek zorunda kalan perişan olmuş mültecileri, bir de üstüne her fırsatta suçlu ilan etti.
Bundan sonra rejim, mültecileri AB’ye karşı şantaj olarak masaya sürdü. BM’den mültecilere yardım için kirli pazarlıklara soyundu. Bize istediğimiz parayı verin, biz mültecilerin AB’ye girişini engelleyelim teklifinde bulunuldu. Bu amaç doğrultusunda Ege ve Akdeniz mülteciler için toplu mezar hâline getirildi. Bebeklerin cesetleri sahile vurdu. Bu mezarlığın oluşmasında Erdoğan rejiminin hatrı sayılır payı vardır. Suriye iç savaşından sonra başlayan mülteci krizinde AB emperyalizmi ve Erdoğan rejimi açık bir şekilde insan tacirliğine soyunmuştur. Erdoğan rejimi şimdide ülkede sürmekte olan önüne geçilemiyen ekonomik krize karşı oluşan öfkeleri mülteci düşmanlığı üzerinden ırkçı bir zeminde boğmaya çalılmaktadır. Mülteci düşmanlığının temel kalkış noktası, işsizlik ve yoksulluğun sebebi olarak görülmelerinde yatmaktadır. İşçi sınıfının en yoksul kesimleri içinde mülteci düşmanlığı temelli ırkçılık mayalanmaya çalışılmaktadır. Bundaki temel amaç ekonomik krize ve yoksulluğa karşı oluşacak tepkinin devlete yönelmesini engellemek, yoksul kitlelerin birbiriyle savaşması amaçlanmaktadır. Bu durumun bu düzeyde yaygınlaşmasının sorumlularından biride sendikalar, emek örgütleri ve sol sosyalist teşkilatlardır. Mülteci sorununu uzun yıllar gündemine almayan, mesafeli yaklaşıldı, oluşan ırkçı dalgaya karşı tutum sergilemedi. Sol sosyalist teşkilatlar, İşçi sınıfının en yoksul kesimi olan mülteci işçilere sırtını döndü. Şimdi ise faşist linç girişimlerini türbünden izleyen pozisyondadır.
Proletarya Enternasyonalizmi Bayrağını Yükseltmenin Tam Zamanıdır
insanların tarih boyunca yer değiştirmeleri, bir yerlerden bir yerlere göç etmeleri her zaman olmuştur. Bugün dünyadaki mültecilerin ezici çoğunluğunu işçiler ve öğrenciler oluşturmaktadır. İşçi sınıfı esasen uluslararasıdır, bilinçli proletarya tüm ayrımcılıklarla mücadele eder, her yerde hür dolaşım hakkının da dahil olduğu en yüksek demokrasiyi talep eder. Devrimci proletarya dünya işçi sınıfının çıkarlarını bir bütün olarak savunur. Çürümekte olan kapitalizm nufusun zorla ve şidetli bir biçimde göç etmesine sebep olmakla birkilte, göç edinilen bölgelerde işçi sınıfının birliğinin oluşmasını engellemek için ırkçı kutuplaştırmalar üzerinden çatışmalara her zaman yaratmaktadır. Burada enternasyonal komünistlerin devrimci görevleri başlar: Irkçılığa karşı mücadele etmek, mültecilerin yaşam, seyahat, göç, eğitim, barınma, çalışma, örgütlenme haklarını savunmak. Onları sermaye sınıfına karşı devrimci mücadele saflarına örgütlemek!!
Mülteci düşmanlığı üzerinden yükselen ırkçılığı bertaraf etmenin yolu proletrya enternasyınalizminden geçmektedir.