Demirtaş, AİHM ve Hukuk Üzerine
Erdoğan rejiminin; Başkanlık sistemine giden süreçte hukuk ve adalet gibi kavramlar sürekli tartışılan konular hâline geldi. ” Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, herkes için hukuk, yargının bağımsızlığı ve özerkliği” gibi talepler toplumsal muhalefetin ana talepleri hâline geldi. Peki neydi hukuk devleti, hukuk kimden üstündü, toplumsal eşitlik olmadan yargı önünde hukuksal eşitlik mümkünmüdür?” Yargının devletten ve sermayeden bağımsız ve özerk olması mümkün müdür?
Herşeyden önce hukuk kurallarını belirleyen kimlerdir?
Bu makalemizde bu sorulara cevap arayıp, Devrimci Marksizmin ışığında pespektifler sunmaya çalışacağız. Bu sunduğumuz perspektifler üzerinden; AİHM’in Demirtaş kararını inceleyip, hukuk mücadelesini toplumsal mücadelenin neresine konulması gerektiğini somutlaştırma çabası içinde olacağız. Bir liberal veya demokrat; yargı, hukuk, adalet gibi kavramları; üretim süreçlerinden ve devletin temsil ettiği sınıftan bağımsız, yalıtık, sınıflar üstü kavramlar olarak değerlendirebilir. Lakin bir Marksist; hukukun üstünlüğü ama hangi sınıfın kimden üstünlüğü, adalet ama kimin için, yargı bağımsızlığı ama yargının uyması gereken kurallar bütününü yazan kimdir? Sorularını sorar. Burjuvazi iyibir hukuk sisteminin; adaletli bir toplumsal düzeni kurmak için yeterli olacağını savunur. Her durumda hukukun ve yargının fetişizmini yapar. Hukuk fetişizmi olarak belleklere kazınan, burjuva diktatörlüğünden başka birşey değildir. Burjuvazinin yapmış olduğu hukuk fetişizminde, kapitalist özel mülkiyet en temel insan hakları olarak sunulmaktadır. Sonsuz bir adaletin olduğunu, yasalar önünde herkesin eşit olduğunu, yargının ve mahkemelerin herşeyden yüce ve üstün olduğuna dair paradigmalar üretir. Hukuk fetişizminin temelinde; burjuva devletin tüm toplumun devleti olduğunu, bu devlete ve toplumsal düzene, kurulu hiyerasiye uymayan herkesin suçlu olacağını beyan eder. Burjuvazi kendi çıkarlarını tüm toplumun çıkarları gibi sunmaya çalışır. Bunun için hukuk burjuva devletin elindeki etkili ideolojik aygıtlardan biridir. Hukuk devleti fetişizminin bu düzeyde sıklıkla kullanılma nedeni; burjuva devletin tek adalet mekanizması olarak sunulması; burjuva devletin baskı ve zor aygıtlarını hukuk ile meşrulaştırılmasında yatmaktadır. O yüzdendir ki, hukuk hiçbir zaman hukuk kurallarından, mahkeme salonlarından ve yargıçlardan ibaret değildir. Liberaller istedikleri kadar hukukun fetişizmini yaparak üstünü örtmeye çalışsın; cebir, şiddet ve baskı unsurunun olmadığı bir hukuk yoktur. Son tahlilde hukuk zor ve baskı aygıtlarını tekeline almış burjuva devlete yaslanarak kendi varlığını sürdürme olanağı bulur. Hukuku yaratmakta, mahkemeler eliyle uygulamakta, mahkeme kararını hayata geçirmekte; cebir, baskı ve şiddet bütünüdür. Hukuk devleti olarak kutsanan metaforlar, burjuva devletin ta kendisidir. Burjuva demokrasisi nasıl bir aldatmacaysa, hukuk devletide onunla eş düzeyde bir aldatmacadır. Burjuva demokrasisinin rafa kalktığı, ( Askeri diktatörlükler, Bonopartizm, Faşizm) gibi rejimler nasıl olağan burjuva demokrasisinden bir sapma değil, sermaye sınıfının ihtiyaçlarına cevap veren olaganüstü rejimlerse; yazılı hukuk kurallarının hiçe sayıldığı, uyulmadığı dönemlerde bu dönemlerin yargıya yansımasından başka birşey değildir. Hukuk fetişizmi yapan; liberallerin ağzından düşürmediği bir diğer şöylemde hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığıdır. Yargının bağımsız olabileceği öyle büyük safsatadır ki; toplumsal eşitsizliklerin üstünü örten ve ona meşruiyet katma amacı güden ideolojik kuşatmalar bütününün bir parçasıdır. Öncelikle bağımsız olduğu idda edilen yargının uyması gerekli olan yasalar kitapçıkları kimler tarafından yazılmaktadır. Bu yasaları uygulayıcısı olacak yargıçların maaşlarını, onların atamalarını ve terfilerini kimler yapmaktadır. Hukuk kurallarınıda, yargıçları mezun eden okulların müfredatınıda, kısacası tüm hukuk sistemini baştan sona burjuva politikacıları belirlemektedir. Yapılan her yasa; burjuvazinin ihtiyaçlarına ve düzenin devamını sağlama amacına hizmet etmektedir. Hukuk bir üstyapı kurumu olmakla birlikte; üretim ilişkilerine karşılık gelen alt yapı tarafından belirlenmektedir. Burjuva toplumda hukukun tek bir işlevi vardır; burjuvazinin menfaatlerini korumak, bu menfaatlere gelebilecek tehtidleri cebir, baskı yoluyla cezalandırmak. Bu bilinç ve perspektifin ışığında; Devrimci Marksistlerin kapitalist hukuk düzeniyle gireceği ilişki devrimci amaçlar ekseninde olmalıdır. Bir Devrimci Marksist hukuk mücadelesini asla mücadelenin merkezine koymaz. Burjuva devletten hukukun üstünlüğü, hukuk devletinin gereğini yerine getirme gibi talep ve beklentilerde bulunmaz. Aksi durumda hukuk fetişizmine teslim olmak ve liberal hukukun üstünlüğü aforizmasına katkı sağlamak olur. Devrimci Marksistler hukuk mücadelesini sadece; proletaryanın sınıf bilincinin gelişmesine katkı sağlayacak bir araç, ifade özgürlüğünü, teşkilatlanma ve siyaset yapma özgürlüğünü savunmak, yaşam hakkını savunmak için verirler. İşçi sınıfının ve ezilen unsurların büyük mücadelelerle kazanmış oldukları haklara mahkemenin uyması için basınç oluşturma amacıyla verirler. Devrimci Marksistlerin burjuvazinin hukukundan bir beklentileri yoktur, tüm burjuva devlet aygıtları gibi burjuva yargı organlarınında ilgasını savunur. Devrimci Marksistlerin tek güvendiği şey; işçi sınıfının militan devrimci mücadelesidir. Bunun için teşkilatkanır ve mücadele ederler.
AİHM, Demirtaş Kararı ve Düşündürdükleri
İki yılı aşan bir süredir Türk sermaye devleti tarafından esir alınmış HDP eski eşbaşkanı ve cumhurbaşkanı adayı Demirtaş’ın AİHM(Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi)’ne yaptığı başvurunun sonucu geldi. AİHM kararına göre; Demirtaş’ın tutukluluğunun ” Özgürlük ve güvenlik hakkı makul bir süre içinde yargılama süresince serbest bırakılması ve serbest seçim hakkının ihlal edildiğini belirtmektedir. Demirtaş için yeni bir delil ve gelişme yoksa tahliye edilmesi kararı çıkmıştır.” Erdoğan ise; karar çıktığı gibi yaptığı açıklamada:” Karar bizi bağlamaz, biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz çıkışında bulundu” Toplumsal muhalefet odakları; sosyal medyadan AİHM kararına uyulsun çağrısı ve bir kaç milletvekilinin bu çağrıyı parlementoda tekrarlaması dışında bir eylem gerçekleştirmedi. Neredeyse AİHM’den eylem çağrısı bekler hale geldi toplumsal muhalefet odakları. AİHM’e gitmenin bile yadırgandığı günlerden AİHM’den meşruiyet alınarak eylem çağrısı yapılan günlere geldik.Oysaki Erdoğan rejimi kendi özel hukuku dışında hiçbir hukuku tanımadığını söyleyeli çok oldu. AİHM’de Erdoğan’ın işine yarıyacak bir zaman diliminde kararını açıkladı. Seçim döneminde hiçbir karar bildirmeyen AİHM, ceza hükmünün verilme aşamasının son virajında kararını verdi. Kararı Erdoğan’a mesajdı, biran önce ceza hükmünü ver, bizi bu sürece dahil etme”
AİHM; KHK ihraçlarında da Erdoğan’ın hoşuna gidecek kararları verdi, AİHM’den medet beklemek; pasifiszme batmanın Erdoğan diktatörlüğüne karşı havlu atmanın açık itirafıdır. Demirtaş ve tüm siyasal tutsakları özgürlüğüne kavuşturacak, tekrar esir alma cüretini kendinde bulamamasını sağlayacak süreç, fiili militan mücadelelerle mümkündür. Kendine muhalif olan tüm unsurları;( kürt yoksullarını, işçi emekçi kitleleri, kadınları, lgbti, alevileri, gayri müslüm kimlikleri) hayatlarını zindana çevirmeyi ve onlara yaşam hakkı tanımamaya yeminli Erdoğan diktatörlüğü yıkılmadan bize nefes alma özgürlüğü yok. Erdoğan diktatörlüğünden, AİHM’den, AB emperyalizminden, parlementer yollardan bir beklenti içine girerek kurtulmak söz konusu değildir. Bu durum onun elini güçlendirir sadece; işçi sınıfının ve ezilenlerin birleşik cephesini inşa edip militan bir mücadeleye girişmeden kurtulus mümkün değildir.