Kadın ve erkek işçiler, gelecek tasavuru elinden alınmış gençler, lubunyalar, göçmenler, mülteciler, ulusal, etnik, dinsel, cinsel kimliğinden dolayı bastırılmış, ötekilileştirilmiş, hor görülen tüm ezilenler…..
Küresel kapitalizm tarihinin en büyük birleşik krizlerinden birisini yaşamaktadır. Kapitalizm bu krizden çıkmak için yürüttüğü her faaliyet mevcut krizi derinleştirmekle birlikte, yeni krizlerin doğmasına sebep olmakta, insanlığı ve tüm canlıları barbarlık içinde koşar adımlarla yok oluşa sürüklemektedir. 2008 kürsel iktisadi krizini aşamayan kapitalizm Covid-19 küresel sağlık kriziyle harlanarak birleşik çoklu bir kriz içerisine girmiştir. İçinden geçtiğimiz çoklu birleşik kriz kapitalist çürüme çağının kaçınılmaz sonucudur. 70’li yılların ortalarından beri küresel düzeyde süregelen Neo-liberal politikalar bugün içinden geçtiğimiz birleşik kapitalist krizin nedenini oluşturmaktadır. 70’li yılların ortalarından beri kapitalizm küresel düzeyde işçi sınıfının tüm kazanımlarına savaş açtı. Tüm kamusal haklar piyasalaştırıldı, esnek güvencesiz çalışma genel istihdam biçimine dönüştü. Kapitalizm kar, rekabet ve rant dışında hiçbir şey hedeflemedi. Bugünkü ekolojik krizin nedeni tam da buna dayanmaktadır. Kapitalizm tüm doğayı ve ekosistemi sınırsızca yağmalanacak bir rant alanı olarak gördü. Bunun kaçınılmaz sonucu bugün gezegenimiz için tehlike çanları çalan ekolojik krizdir. Bugünkü küresel sağlık krizinin nedeni tam da buraya dayanmaktadır. Tüm sağlık sistemini piyasalaştıran, hastayı müşteri, hastaneyi bacasız sanayi olarak gören bir anlayışı egemen kıldı. Bu bacasız sanayinin yüksek karlar edebilmesi ve bu sektörün dinamik bir halde kalması için yeni hastalıkların ortaya çıkmasına ihtiyaç vardı. Bunun kaçınılmaz sonucu milyonların hayatına mal olan küresel sağlık krizi olmuştur. Tüm bu politikalarını hayata rahatça geçirebilmek için emekçi sınıfların kapitalizme karşı öz savunmasını etkisizleştirmeye ihtiyacı vardı. Bunun için kapitalizm işçi sınıfının güçlü ve örgütlü olduğu birçok ülkede askeri darbeler, devlet terörleri yardımıyla despotik, otoriter rejimler inşa etti. Neo-liberalizm demokratik hak ve hürriyetleri imha etti.
Bugün düşüşe geçmiş, karaya vurmuş kapitalizmin enkazıyla karşı karşıyayız. Kapitalizm içinde bulunduğu bu krizden kendi bildiği yöntemlerle çıkmaya çalışmaktadır. Şirketleri batmaktan kurtarmak için seferberlik içerisine girmekte, tüm faturayı emekçi sınıflara yüklemeye çalışmaktadır.
Kronik işsizlik, hayat pahalılığı tüm emekçilerde ölümcül yıkımlar yaratmakta açlık, kıtlık, yoksulluk, işsizlik, Covid-19’dan hızlı şekilde yayılmaktadır. Temel gıda maddelerine, asgari yaşamsal ihtiyaçlara ulaşmak bile lüks hâline gelmektedir. Kapitalizm emekçi sınıfları açlığa, yoksulluğa mahkum eden kemer sıkma politikalarına karşı emekçi sınıfların isyanını bastırmak, kontrol altında tutmak için tüm gücüyle otoriterleşmekte, savaş ve güvenlik yatırımları yapmaktadır. Daha fazla asker, polis, milis, fasist çeteler yaratmakta, polise ve kolluk güçlerine sınırsız yetkiler vermekte, daha fazla silah almakta, daha yaygın gözetim ağları kurmaktadır.
En demokratik ülkelerde bile devletler otoriterleşmekte, demokratik hürriyetleri rafa kaldırmaktadır. Küresel düzeyde burjuvazi iç savaş tatbikatları yapmaktadır. Merkez sağ ve sol hükümetler yerlerini daha otoriter, faşizan Bonapartist eğilimlere sahip aşırı sağ hükümetlere bırakmaktadır. Düşüşteki kapitalizm yalnızca zor ve baskı aygıtlarıyla kendi iktidarını sürdürmemektedir. Emekçi sınıfları ve toplumun tüm ezilen kesimlerini bölmek, birbirine düşman etmek, sınıfsal düşünmekten uzaklaştırmak, kendi saflarına yedeklemek için toplumsal rıza üretmeye ihtiyacı vardır. Bunun için tüm gücüyle elindeki tüm imkanlarıyla ideolojik savaş vermektedir. Milliyetçilik, ırkçılık, göçmen düşmanlığı, ataerkillik, homofobi gibi aşırı sağın mobilizasyonunu ve etki alanını genişletmek için faaliyet içerisinde yer almaktadır. Bunu gerçekleştirmek için kendisine sürekli günah keçileri bulmaktadır. Tüm kötü gidişin faturasını göçmenlere, mültecilere, ülkedeki milli, dini azınlıklara, baskı altına alınmış uluslara, kadınlara ve LGBTİ+lere keserek hedef şaşırtmaktadır. Böylece emekçi sınıfları bölmekte, birbirlerine karşı düşmanlaştırmakta, aşırı sağa siyasal meşruiyet alanı yaratarak, emekçi sınıflar köleleşmekte, burjuvazi için savaşmaya hazır kitleler yaratılmaya çalışılmaktadır. Kapitalizm bu küresel çoklu buhrandan çıkmak için savaş kartlarını masaya sürmekte, emperyalist savaşları büyütmektedir.
Rusya’nın Ukranya’yı işgaliyle birlikte Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan sonra daha geniş bir coğrafyada yeni savaşlar, insani trajediler, nükler savaş tehtitleri, emperyalist paylaşım mücadelesiyle insanlık karşı karşıyadır. Ne Batı emperyalizminin savaş makinesi NATO ne Rus emperyalizmi ne Çin emperyalizmi dünyaya barış getirebilme yetisine sahiptir. Çünkü savaşlar emperyalist-kapitalist sistemin temel gıdalarındandır. Hayatta kaldığı her geçen gün, kapitalizm açlık, yoksulluk, sefalet, savaş, baskı, ırkçılık, ataerkil şiddet, homofobi, çevresel, iklimsel, sıhhi ve insani felaketleri derinleştirmek gezegenimizin sonunu hazırlamaktadır.
Hayatta kaldığı, her geçen gün kapitalizm bir krizden çıkıp, insanlığı ve tüm canlı türlerini barbarlık içinde yok oluşa sürükleyecek yeni krizleri derinleştirmektedir. İçinden geçtiğimiz dönem kapitalizmin tel tel döküldüğü içsel çürüme yaşadığı, yerel olanla küresel olanın iç içe geçtiği bir dönemdir.
Ulusal düzeyde başlayan bir kriz çok kısa bir sürede küresel bir boyuta evrilmektedir. Aynı şekilde ulusal düzeyde başlayan protestolar, grevler, direnişler kısa sürede küresel bir boyuta ulaşmaktadır. Bugün gezegenimizdeki her yerel sorun küresel bir sorunu da teşkil etmektedir. Kendisini ulus devletler olarak örgütlemiş burjuvazinin iktidarı tüm sorunların çözümünün önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.
Her fani talebin ve sorunun nihai çözümünün hedefi iktidar olmaktan geçmektedir. Her sorununda nihai çözümünün düğümlendiği tek yer sosyalist dünya devrimidir. Bunun yegane aracıda Devrimci Komünist bir enternasyonalin inşasından geçmektedir.
Henüz dünya emekçileri ekonomik, ekolojik, sıhhi krizden, tüm kapitalist çürümeden nihai olarak kurtuluşa yönlendirecek enternasyonal devrimci bir önderlik yoktur. Bugün insanlığın tarihsel krizi, kapitalizmi hayatta tutan yegane kriz devrimci önderlik krizidir.
Bu sebepten ötürü tüm bilinçli kadın ve erkek emekçileri, gelecek hayalleri elinden alınmış gençleri, lubunyaları, mülteci ve göçmenleri, ulusal, etnik, dinsel, cinsel kimliğinden dolayı bastırılmış, horlanmış tüm ezilenleri bizimle bu devrimci aygıtları yani dünya devriminin partisini ve her ülkede onun Enternasyonal Komünist seksiyonlarını inşa etmeye bunları kitlelerin öz örgütleriyle gelecek zaferin hizmetine sunmaya çağırıyoruz.
İşçi sınıfının enternasyonal kavga günü olan 1 Mayıs’ta, Enternasyonal Komünist safları oluşturmaya, meydanları kuşatmaya çağırıyoruz.
Bizim devrimci kalkışımız burjuva etkinliğinin tüm yer yüzünde ortadan kaldırılması imkanını zorlayan şiirsel bir adalet yürüyüşü olarak başlayacak, eşitlikçi ve militan bir özgürlük yürüyüşü olarak gelişecek, sömürünün, yoksulluğun, ezilmişliğin yaşandığı tüm coğrafyalara taşınacak ve çoşkulu bir ırmak gibi bütün ülkelerin sınırlarını aşacak ve güçlü bir kasırga gibi burjuvazinin tüm kalelerini yıkacaktır. Bu yürüyüş sınıfsız, sömürüsüz, hudutsuz, devletsiz, patriyakasız, patronsuz bir dünya kurulana dek sonlanmayacaktır.
Ya Sürekli Yıkım Ya Sürekli Devrim !
Yaşasın Sosyalist Dünya Devrimi!
Komünist Bir Dünya Kuracağız!