11-) İçinden geçmekte olduğumuz küresel birleşik kapitalist kriz tüm eşitsizliklerini derinleştirmektedir. Hâli hazırda varolan toplumsal cinsiyet eşitsizlikleride harlanmaktadır. Normal zamanlarda bir çok hakkına erişemeyen, kapitalist sömürü piramidinin en altında yer alan kadınlar savunmasız hâle getirilmektedir. Ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte kayıt dışı, güvencesiz, denetimsiz çalışma biçimleride büyümektedir. Bu alanlarıda kadınlar doldurmaktadır. DİSK’in raporuna göre; genel kayıt dışı çalışma %32,5 iken kadınlarda bu oran %41’dir. Özellikle pandemiyle birlikte harlanan kapitalist krizde yaşanan gelir kayıplarında, işsizlik oranlarında yine kadınlar ilk sırada yer almaktadır. Gıdalara ve bakım emeğine gelen rekor zamlarla birlikte, kadının ev içinde görünmeyen emeğide artmaktadır. Gelen ateş pahası zamlar zorunlu tasarufları dayatmakta, dışarıdan alınamayan herşey evde yapılmakta buda kadının görünmeyen emeğinin artmasına neden olmaktadır. Kapitalist yıkımla birlikte ataerkillik, taciz, tecavüz, şiddet küresel düzeyde artmakta, hükümetler erkek şiddetini, ataerkil hegomonyayı muhafaza eden politikalar üretmektedir. Kapitalist yıkım derinleştikçe, devletler otoriterleştikçe, milliyetçi muhafazakar politikalarına hız vermektedir. Bu durumun ilk hedefi yine kadınlar ve LGBTİ+lar olmaktadır. Kapitalizm tüm hücreleriyle eşitsizlikleri var ederek devamını sağlar, her adımı, her kurumu, her aygıtı tepeden tırnağa eril ve homofobiktir. Kapitalizm ve patriyaka içiçe geçmiştir, birbirinden ayrıştırılmaları mümkün değildir. Kapitalizme karşı mücadele etmeden patriyakaya karşı mücadele edilemez. Özellikle kriz dönemlerinde kadınların ve LGBTİ+ların tüm kazanımlarına saldırıda bulunur. Kendi siyasal meşruiyetini, derinleşen eşitsizliklerinin üstünü örtmek, hedef şaşırtmak için ataerkil, homofobik şöylemler üzerinden milliyetçi, muhafazakar bir iklim yaratmaya çalışır. Son yıllarda dünyanın birçok yerinde başta kürtaj hakkı olmak üzere kadınların tüm kazanımlarına saldırıda bulunulması tesadüf değildir. Kapitalizmin siyasal ahlakında ataerkillik ve homofobi vardır. Düşüşteki kapitalizmin tüm kadın düşmanı politikalarına karşı küresel düzeyde kadın mücadelesi yükselen bir ivme içerisine girmektedir. Kadınlar küresel düzeyde, sömürüye, şiddete, baskıya, ötekilileştirmeye, eşitsizliklere karşı; yaşam hakkı için, özgürlük için, eşitlik için mücadele bayrağını yükseltmektedir. Türkiye’de de kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi, Erdoğan hükümetinin tüm baskılarına ve hedef göstermelerine rağmen yükseliştedir. Türkiye’deki kadın mücadelesi kadın cinayetlerine, taciz, tecavüz, erkek şiddetine, kadına yönelik tüm suçları koruyan Erdoğan hükümetine karşı sokak aktivizmi temelinde gerçekleşmektedir. Bu hareketlilik daha çok anlık tepkiler üzerinden sokak aktivizmi ve kadın dayanışması üzerinden hayat bulmaktadır. Mevcut feminist harekette güçlü olan eğilimler, ırkçılığa, göçmen düşmanlığına, homofobiye, transfobiye tutum alan eğilimlerdir. Sınıfsal taban olarak işçi sınıfından henüz beslenmeyen bir seviyede olsada, emekçi kadınların mücadelesine, sorunlarına kulak tıkamayan kapitalizm ve patriyakal ilişkiyi sorgulayan bir hattadır. Dünyanın bir çok yerinde kadınlara yönelik hükümetlerin saldırılarına karşı kadın grevleriyle cevap verilerek, saldırılar geri püskürtüldü. ABD, Arjantin, İspanya ilk akla gelen örneklerdir. Türkiye’de Erdoğan rejiminin kadın düşmanı saldırılarına henüz kadın greviyle cevap verilememesi, hatta şöylem düzeyinde dahi böyle bir hedefin olmamasının ana nedeni kadınların yoğun çalıştığı iş kollarındaki örgütsüzlük, mevcut sendika ve emek örgütlerinin işleyişinin kapitalist hiyeraşideki ataerkilliğe benzer bir yapıda olmasından kaynaklanmaktadır. Kadınların en yoğun çalıştığı iş kollarında (gıda, turizm, tekstil, hizmet) örgütlü olan sendikaların yönetiminde ve karar mercilerinde kadın oranı yok denecek kadar az olmakla birlikte kadın işçilerin sorunlarına dair herhangi bir politika ve perspektiften yoksundurlar. Toplu sözleşme ve ücret sendikacılığına indirgenmiş, kapitalizmle bütünleşmiş pasifist bürokratik anlayışlar egemendir. Kapitalizmin ikincil aygıtı haline gelmiş olan sendikaların, temel işlevi işçi sınıfıyla burjuvazi arasında sınıf mücadelesinde ara bulucu rol oynamaktır. Sınıflı toplum yapısıyla, ücretli emek sistemiyle bir derdi olmamakla birlikte, kendi bulunduğu konumun devamı için kapitalizme ihtiyacı vardır. Bu yüzdendir ki; kendi iç örgütlenmesi ve işleyişi kapitalist hiyeraşideki gibi eril bir yapılanmaya sahiptir. Kadın temsiliyetini artırmaya yönelik, eşit temsiliyete yönelik mor liste taleplerine olağanüstü direnç sergilerler. Sendikal bürokasiyle bütünleşmiş, onun bir parçası hâline gelmiş Stalinizmin artığı sol yapılar ise söz konusu kadınlar olunca işçi sınıfını bölmekten, kadın emekçilerin özgün sorunları için mücadeleyi kimlikçilik olarak yaftalamaktadırlar. Oysaki işçi sınıfını bölen kadın hareketi değildir. Ataerkil kapitalist sistemin erkek egemen ideolojisidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele etmeyen, erkek egemen burjuva devletin ideolojisiyle hesaplaşma içerisine girmeyen bir işçi hareketinin devrimcileşmesi mümkün değildir. Sınıf mücadelesi içinde kadın sorunu özerk bir alan olarak görmeyen, kadın emekçilerin ayrı bir özne olarak sınıf mücadelesi içinde kendisini temsil etmesine olanak tanımayan sendikalar ve Stalinizmin artığı eril maço sosyalist teşkilatlar işçi hareketinin devrimcileşmesinin önünde engel olarak durmaktadırlar. Düşüşteki kapitalizm can simidi olarak yaratmaya çalıştığı milliyetçi, muhafazakar iklimin ana motivasyonunu ataerkillikten ve homofobiden almaktadır. Patriyakaya ve kapitalizme karşı devrimci mücadele hattını örmek için kadın emekçilerin sınıf mücadelesi içinde kendisini ayrı bir özne olarak var ettiği, kapitalist yıkımın en ağır darbelerini alan kadın emekçiler arasında sosyalist feminist politikalar etrafında örgütlenmek dönemin Devrimci Komünist görevlerindendir. Sözü yoldaş Troçki’ye bırakacak olursak” Oportonist örgütler, kendi tabiatları gereği, asıl dikkatlerini işçi sınıfının en üst tabakalarına vermekte hem gençliği hem kadın emekçiyi önemsememektedir. Oysa kapitalizmin çöküşü, en ağır darbelerini bir ücretli işçi ve ev kadını olarak kadınlara indirgemektedir. Dördüncü Enternasyonal’in kesimleri işçi sınıfının en sömürülen tabakalarından, dolayısıyla kadın işçiler arasında destek sağlamalıdır. Burada bağlılığın, esirgemezliğin ve özveride bulunmaya hazır oluşun tükenmez kaynaklarını bulacaktır.
Kahrolsun Büroksi ve kariyerizm!
Yol açın gençliğe!
Yol açın kadın emekçilere!
Bu sloganlar Dördüncü Enternasyonal’in bayrağında yer alır.
12-) Erdoğan diktatörlüğü ekonomik krizin derinleşmesi, onu yıllarca iktidarda tutan muhafazakar emekçi kesimler arasındaki desteğinin buz gibi erimesiyle birlikte devletin baskı aygıtlarını sürekli olarak güçlendirmekte, kendisine karşı oluşan en ufak bir protesto ve muhalefete karşı devlet terörünü uygulamaktan geri durmamaktadır. Bu durum yalnızca Erdoğan rejimine has bir özellik değildir. Özellikle pandemi kriziyle birlikte burjuva hükümetler iç savaş provaları yapmakta, polise sınırsız yetki vermekte, eylem, örgütlenme, gösteri yasakları gelmekte….
Burjuvazi küresel ölçekte demokratik hürriyetleri rafa kaldırmaya, emekçileri ve ezilenleri devletin zor aygıtılarıyla harekete geçmelerini önlemeye çalışmaktadır. Bunu yaparken de sivil faşist çeteleri palazlandırmaktan geri durmamaktadır. Tarihsel sınıf bilincimiz bize şu gerçeği öğretmiştir: Burjuvazi hiçbir zaman, hiçbir dönem, hiçbir yerde yalnızca resmi polis ve ordusuyla yetinmemiştir. Barış döneminde de savaş döneminde de, olağanüstü rejimlere ( Bonopartizm, askeri diktatörlük, faşizm) büründüğü dönemlerde de; grev kırıcılarını, silahlı faşist çetelerini, yeraltı örgütlerini beslemekten geri kalmamıştır. Erdoğan diktatörlüğü içinde Erdoğan öncesi Türk sermaye devleti içinde bu kural her zaman geçerliydi. Bu kuralın geçerliliğinin pratikteki ispatı, neredeyse takvimlerin her gününü doldurmuş olan soykırımlar, pogromlar, katliamlar, siyasi cinayetlerden oluşan kara tarihidir. Erdoğan diktatörlüğü devletin tüm baskı aygıtlarını kendi denetimine almış olsada, polis teşkilatını kendi milis gücü formatına büründürsede, silahlı islamcı, faşist çeteleri örgütlemekten geri durmamıştır. Özellikle 15 Temmuz akşamı bu faşist paramiliter güçler önemli bir sınavdan geçmiştir. 15 Temmuz sonrasıda bu çetelerin önü açılmış, palazlanıp yaygınlaşması sağlanmıştır. Bugün işçi hareketi, kürt hareketi, kadın, LGBTİ+lar, ekoloji hareketi kısacası toplumsal muhalefetin tamamı ağır baskı altındadır. En küçük bir hareketlilikte, devletin kolluk güçlerinin ve sivil faşist çetelerin saldırısıyla karşı karşıyadır. Erdoğan olası bir kitlesel sokak hareketi, isyan karşısında daha bugünden 15 Temmuz’u hatırlatarak katliamlarda sınır tanımayacağını açık ve net şekilde dektere etmektedir. En son yaptığı açıklama şu yöndeydi:” Utanmadan, sıkılmadan sokalara döküleceklermiş. Ya siz 15 Temmuzu görmediniz mi? Nereye dökülürseniz dökülün.15 Temmuz’da o sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse sizde dökülün sizde aynı dersi öyle alırsınız. Cumhur ittifakı olarak hepinizi önümüze katarız ve gideceğiniz yere kadar kovalarız.” Erdoğan bu gidişatın sürekli olmayacağını, bir gün toplumsal bir isyanın patlayacağını çok iyi bilmektedir. Bugün yaptığı yalnızca bu korku imparatorluğunu güçlendirerek bu kaçınılmaz sonu ertelemeye çalışmaktadır. Erdoğan asla görünmeye çalıştığı kadar güçlü değildir. Tek başına %50’leri gören Erdoğan bugün MHP ile birlikte %30-35’leri görmekte zorlanacak bir vaziyete gelmiştir. Tüm devlet aygıtları işleyemez, dikiş tutmaz, ıskartaya çıkmış vaziyettedir. Ayağa kalmış militanlaşmış emekçi kitlelerle baş edebilecek güce sahip değildir. Derinleşen bu kriz ve yoksullaşma ortamında, emekçi kitlelerin olası bir radikal kabarışı karşısında islamcı faşist çetelerin sokağa salınacağı bizzat Erdoğan tarafından dektere edilmektedir. 15 Temmuz’dan sonra çıkartılan KHK ile hükümete karşı girişilecek bir kitlesel ayaklanmada, sivil faşist çetelerin katliamlar gerçekleştirmesinin yasal düzenlemeleride yapılmıştır. Bu gerçeklik yokmuş gibi davranmak ne kadar sakat bir tutumsa, bu gerçekliği dile getirip, gerçekliğe uygun mücadele perspektifi sunmak yerine karamsarlık tohumları ekmekte bi o kadar sakat bir tutumdur. Devrimci Komünistlerin görevi bu gerçekliğe uygun bir mücadele perspektifi sunmaktan geçmektedir. Reformistler ve burjuvazinin evcilleştirdiği sosyalistler; emekçi kitlelere ve toplumsal muhalefetin tüm kesimlerine; demokrasinin kutsallığından, emek ve demokrasi mücadelesinin parlementerist legalist yollarla yapılması gerektiğinin borozanlığını yapmaktadır. Son tahlilde burjuvazinin tepeden tırnağa silahlı, işçilerin ise silahsızlandırılmış olması gerektiğinin, aksinin gayrimeşru olduğu görüşünü kitlelere aşılamış olmaktadırlar. Bugün Erdoğan diktatörlüğüne, ekonomik krize karşı yapılacak her mücadele çağrısında, propoganda ve ajitasyonunda, emekçilerin ve ezilenlerin burjuva devletin kolluk güçlerine ve sivil islamcı faşist çetelere karşı öz savunma komitelerinin oluşturulmasının propogandası yapılmalıdır. Her eylemde, grevde, basın açıklamasında, öz müdafa komiteleri oluşturulmalı, devletin kolluk güçlerinin toplumsal meşruiyetini, yetkilerini ve gücünü kırmaya yönelik talepler etrafında kampanyalar yapılmalıdır. Sözü yoldaş Troçki’ye bırakacak olursak” Faşizme karşı mücadele liberal yazı işleri müdürlerinin bürolarında değil, fabrikalarda başlar ve sokaklarda son bulur. Fabrikadaki grev kırıcıları ve özel silahlı muhafızlar faşist ordunun temel çekirdekleridir. Grev gözcüleri ise proleter ordusunun temel çekirdekleridir. Kalkış noktamız bu olmalıdır. Her grev ve yürüyüşle ilgili olarak işçi öz savunma gruplarının gereğini yaymak zorunluluktur. Sendikaların devrimci kanatlarının programına bu sloganı yerleştirmek gerekir. Olanaklı her durumda, gençlik gruplarıyla başlayarak öz savunma grupları örgütlemek, onlara silah kullanmasını öğretmek zorunludur.”
Ekonomik Kriz ve Devrimci Komünist Görevler 3.Bölüm
50 Mg'lık Viagra
sağlık bakanlığı onaylı viagra satış sitesi
cialis 20 mg eczane satış fiyatı
Eczanede Satılan Cinsel Gücü Artıran İlaçlar
En İyi Cinsel Performans Arttırıcı İlaç
eczanede satılan cinsel güç arttıran ilaçlar
viagra fiyatı
cialis eczane fiyatı
Viagra Eczane Satış Fiyat
En İyi Cinsel Performans Arttırıcı İlaç Hangisi
cinsel gücü artıran ilaçlar
4 lü viagra kaç para