Amed, Wan, Mérdin Büyükşehir Belediyelerine atanan kayyumdan sonra, tepkiler ve eylemler istikrarlı bir şekilde devam ediyor.

Özellikle 1 Eylül Dünya Barış Günü eylemleri ülkenin dört bir yanında kayyumlara karşı kitlesel protesto mitinglerine dönüştü. 2016 Yılında kayyum darbeleri olduğunda hatrı sayılır bir eylemlilik süreci yaşanmamakla birlikte bugünkü gibi meşruiyet krizi de boy göstermemişti. 18 gündür özellikle Kürt kentlerinde halkın tek gündemi kayyumlar ve ona karşı protestolar olmuştur.

Kürt kentlerinde yaptığı araştırmalarla adını duyuran, bu alanda otorite hâline gelmiş Rawest araştırma şirketinin bölgede yaptırdığı araştırma sonuçlarına göre; Her 4 kişiden 3’ü kayyumlara karşı. CHP’nin de daha ilk günden kayyumlara karşı tutum alıp, beyanlarda bulunması, 24 Haziran seçimlerindeki Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce ve devamında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kayyum atanan eş belediye başkanlarına dayanışma ziyaretinde bulunması AKP-MHP blokunu çileden çıkarmıştır. Erdoğan rejimi tüm toplumsal muhalefeti kriminalize etmeye çalışan, HDP’yi şeytanlaştıran bir politika izledikçe HDP-CHP başta olmak üzere tüm muhaliflerini ortak tutum almaya, ittifaklar kurmaya itecektir.

Bu süreç de Erdoğan rejiminin her alanda meşruiyet krizi içinde boğulmasını kalıcı kılmaktadır. Erdoğan rejimi toplumsal rıza üretme yetisini kaybettikçe daha da saldırganlaşmaktadır. Bunun son somut örneği mafya özentisi İçişleri Bakanı Soylu’nun “pejmürde ederim” tehtidinde kendisini tekrar etmiştir. Erdoğan rejimi ve onun ortaklarının (MHP, Perinçek çetesi, BBP) her fırsatta siyasi örgütten çok çete görüntüsü vermesi, yaralı bir av hayvanı gibi kontrolsüz bir saldırganlık içinde olmasının asıl nedeni önlenemez düzeyde kan kaybetmesi ve çürümekte olmasıdır.

Devletin tüm baskısına ve polis şiddetine rağmen 18 gündür canlılığını koruyarak, zaman zaman zirveye ulaşan eylemlerle (1 Eylül) kayyumlara karşı mücadele sürmektedir. Erdoğan rejimi kayyumlar konusunda kaybettiği tüm itibarını kazanmak için provakatif bir strateji içine girdi. HDP binaları önünde eylemler organize etmek bu stratejinin bir yöntemidir:

Diyarbakır Emniyeti kayıp ilanlarında bulunan aileleri çocuğunuzu HDP dağa kaçırdı diyerek HDP’ye karşı eylem yapmaya yönlendirmektedir. HDP’liler dahi kendi parti binalarının önünde basın açıklaması ve eylem yapamazken, 7/24 parti binasına girip herkesi kameralar ile kayıt altına alıp fiziki ve teknik takipte bulunan devlet nasıl oluyor da HDP binasından çıkıp zorla dağa götürülenlere engel olamıyor!

Devlet bu eylemleri örgütleyerek kayyuma karşı oluşan direnişi kırmaya çalışmaktadır. Bu süreçte ilk yaşanan olaydan kısa bir süre sonra iddianın bir yalandan ibaret olduğu gün yüzüne çıktı.

Anadolu Ajansı: Çocuklar HDP tarafından zorla dağa kaçırıldı.

Diyarbakır TEM aileye: Gidin HDP önünde oturma eylemi yapın.

Erdoğan Anne Hacire Akar’a: Çoçuğunuzu hainlerden kurtaracağız.

Mehmet Akar: Dağa kaçmadım. Ailem beni zorla evlendirmek istedi, evden kaçtım. Bunun HDP ile hiçbir alakası yok, basında geçen herşey yalan.

Kürdistan’da esamesi dahi okunmayan Erdoğan rejiminin resmi koalisyon ortağı gibi davranıp her olaydan kendisine pay çıkartan Doğu Perinçek ve ekibi burada da kendisini gösterdi. Vatan Partisi, HDP Amed İl Örgütü önünde çocuklarının dağa kaçırıldığı iddiasıyla oturma eylemi yapan annelere provakatif basın açıklamaları yaptırmaya çalıştı. HDP’lilerin müdahalesiyle bu basın açıklaması gerçekleştirilmedi.

Son günlerde buna benzer provakatif eylemler oldukça gerek saray rejiminin propoganda bakanlığına dönmüş yandaş medyası gerekse de Ak Troller bu eylemler üzerinden kayyumların meşru olduğunu ve HDP’nin kapatılması gerektiğine yönelik propoganda yaptı. Bunu yaparken de başta CHP olmak üzere tüm toplumsal muhalefeti terör destekçiliğiyle suçlamayı eksik etmediler.

Öyle bir algı yaratılmaya çalışıldı ki, sanki Kürtlerin iradesine el koyan HDP ve bu irade gaspını ortadan kaldıran da kayyumlardı. Kayyum darbesine karşı oluşan direnişi kırmaya yönelik provakasyon girişimlerinin ardında HDP’yi kapatma ve İstanbul başta olmak üzere AKP’nin kaybettiği metropol kentlere kayyum atama hedefi olduğu çok açıktır. Fakat bu durum provakasyona gelmeyelim diyerek geçiştirilecek bir olay değildir. TC’nin kuruluşundan bugüne devletin uyguladığı sömürgeci politikaları teşhir edip geniş kitlelerde tartışılmasını sağlamanın tam zamanıdır. Kürt halkının ulusal ve demokratik taleplerinin tarihsel haklılığından bahsetmenin tam zamanıdır. Çürümüş cesete dönmüş Erdoğan rejimine karşı emekçilerin ve ezilenlerin birleşik cephesinden bahsetmenin ve somut adımlar atmanın tam zamanıdır.