Her yıl Haziran ayının son haftası dünya ölçeğinde LGBTİ onur haftası olarak kullanılır. LGBTİ bireyler, cinsel yönetiminden dolayı yaşadıkları sorunları dile getirdiği, kendi taleplerini haykırdığı bir haftadır. Türkiye’de ilk olarak 1993 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Onur haftası yaklaştıkça, gerici faşist gruplardan tehdit ve hedef gösterme girişimleri hız kazandı. İlk olarak Müslüman Anadolu Gençliği adlı grup sosyal medya üzerinden “onursuz sapıkları yürütüyoruz” diyerek saldırı çağrısında bulundu. Alperen Ocakları ise basın açıklaması gerçekleştirerek açık bir tehditte bulundu. Yapılan açıklamada “Sayın devlet yetkilileri buralarla bizi uğraştırmayın. Ya gereğini yapın yada biz gereğini yapacağız. Biz herşeyi göze alıp direk yürüyüşü engelleyeceğiz. Biz şimdi uyarıyoruz. Önceden olacakları bildirdik, bundan sonra olacakların sorumlusu biz değiliz.” Valilikten yanıt gecikmedi. Yürüyüşe izin verilmedi. Yasak gerekçesi olarak “Başta katılımcılar olmak üzere, vatandaşlarımızın güvenliği ve kamu düzeninin gözetilmesi” olarak açıklandı. Ensar Vakfı gibi çocuk istismarcılarına, hergün su yüzüne çıkan, taciz, tecavüz, çocuk istismarı gibi olaylara ses çıkarmayan, gerici faşist güruhlar LGBTİ bireylerin en temel demokratik haklarını kullanmalarını “Ahlaksızlık” olarak tanımlayıp, hedef gösterme, saldırı gibi eylemlerde bulundular. Sağcı zihniyetin iki yüzlü ahlak anlayışını teşhir eden bir örnektir bu durum. Onur haftası boyunca yapılan her eylem, toplanma, basın açıklaması girişimi polisin sert müdahaleleriyle bastırıldı. Onlarca göz altı gerçekleşti. Bu gözaltılardan, Alman Federal meclis üyesi Volker Beck ve Avrupa parlamento vekili Terry Renih’te nasibini aldı. Eylem alanı boyunca gökkuşağı bayrağı ve bunu sembolize eden tüm aksesuarlara sahip olan kişilere polis saldırısı gerçekleşti.

Onur Yürüyüşü Tarihçesi Ve LGBTİ Üzerine Düşünceler

ABD”nin New-york şehrinin Greenwich Villaya bölgesinde bulunan, LGBTİ bireylerin yoğun şekilde geldiği, Stoneeawall ınn adlı bir barda polisin 28 Haziran 1969’da baskın gerçekleştirdi. Bu baskına karşı, etkili bir direniş örgütlendi. Yıllardır şiddet, nefret cinayeti ve ayrımcılığa maruz kalan LGBTİ bireyleri, polisin baskınına karşı ayaklanmış, polisleri bara hapsedip, 4 gün süren sokak savaşları vermiştir. Bu tarih LGBTİ mücadelesi için bir milat niteliğindedir. O tarihten bugüne LGBTİ bireyleri, homofobiye, nefret cinayetleri, şiddet, ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşı örgütlü bir mücadele başlatıp, kendi cinsel yönetimlerini kabul ettirmek için mücadele ettiler ve hâlâ da bu mücadele sürmektedir. Onur haftası LGBTİ mücadelesi için barometre işlevi görmektedir. Kendi taleplerini en geniş kesimlere dünyada ölçeğinde duyurdukları haftadır. Homofobiyi üreten, LGBTİ bireyleri düşman gösteren, onlara yaşama hakkı tanımayan, bunu tüm toplumun bilinç altına kazıyan ataerkil kapitalist düzenin kendisidir. Her sorun gibi LGBTİ sorunuda, sınıfsal bir sorundur. Burjuva aileden gelen LGBTİ bireyi; iş, eğitim, sosyal statü gibi sorunlarla, emekçi bir aileden gelen LGBTİ bireyi kadar acı şekilde yaşamaz. Ekonomik durumu iyi olan bir LGBTİ bireyi, iyi okullarda eğitimde alabilir, kendine ait işyeri sahibide olabilir, zengin bir aileden geldiği için çevresinde açık bir horlanma ve dışlanmaya maruz kalmaz. Bu durum emekçi bir aileden gelen LGBTİ bireyi için hiçte kolay değildir. İş bulması imkansıza yakındır. Barınmasını sağlayacak konut bulması oldukça zordur. Çünkü LGBTİ bireyleri kolay kolay kiracı olarak kabul edilmezler. Kendi ailesi ve sosyal hayatında kabûl görmesi, oldukça zor bir durumdur. Sistem ona seks işçiliği dışında başka bir alternatif vermez. Oysa burjuva aileden gelen LGBTİ bireyleri için bu sorunları aşmak daha kolaydır. Hatta muhafazakar iktidarlar tarafından bile kabul görebilmektir. Onur yürüyüşünü yasaklayan AKP, verdiği iftar yemeğine baş konuk olarak Türkiye’nin” Divası “olarak bilinen Bülent Ersoy’du. Ünlü moda patronu LGBTİ bireyi Cemil İpekçi kendini” Muhafazakar eşçinsel “olarak tanımlayıp, AKP içinde kabul görebilmektir. Sonuç olarak LGBTİ bireylerininde kurtuluşu, toplumdaki tüm ezilenler gibi kapitalizme karşı mücadeleden geçmektedir. Biz devrimci marksistlere düşen görev ise, bulunduğumuz her alanda homofobiye karşı mücadele etmektir.

 

Gamze Kocabayır

Haziran 2016