Yaşadığımız coğrafya fay hatlarının geçtiği ve depremin ne yazık ki sürekli güncel olduğu bir ülkedir. Ne yazık ki, bu gerçeklik hiçbir zaman ciddiye alınmamakta, kentleşme ve mimaride bu gerçeklik yok sayılmaktadır. Ancak büyük hasarlı depremler gerçekleştiğinde, önlemler vesaireden bahsedilmektedir. Bu durumun en acı tecrübesini Türkiye 1999 yılındaki Gölcük merkezli Marmara depreminde yaşadı.
17 Ağustos 1999’da yaşanan Gölcük depreminde yüzbinlerce ev ve işyeri kağıttan kule gibi çöktü. Denize dolgu yapılarak oluşturulan zeminlere inşa edilen binalar deniz tarafından geri alındı. Deniz kumundan yapılan binalar, denetimsizlik, deprem gerçeğini göz önüne alınmadan sadece rant ve kâr için dikilen binalar ilk doğal afette tuzla buz oldu. Deprem sonrası inşaat şirketlerinin sahiplerine ciddi bir ceza verilmedi. Bir kısmına göstermelik davalar açıldı ve bu davaların çoğu takipsizlikle sonuçlandı. Ceza alan küçük azınlık ise “Rahşan Affı” ile çok kısa bir sürede tahliye oldu. Depremden sonra bilim insanları devleti deprem gerçeğiyle yaşama ve bunun için acil eylem programı oluşturması konusunda sıkça uyarılarda bulundu.
1999 Depreminden sonra inşaat sektörünün depreme dayanıklı binalar inşa etmesi için ne kadar sıkı bir denetim mekanizmasına tabi olacağına dair vaazlar verilse de, göstermelik birkaç yasa çıkarılsa da, pratikte bunların hiçbiri hayat bulmadı.
İstanbul depreminden sonra zorunlu deprem vergileri getirildi. Bu vergiler 2002 yılında ÖTV adı altında birleştirilip kalıcılaştırıldı. 2009 Yılında deprem vergilerinin akıbeti sorulduğunda dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Deprem vergisi altında toplanan 44 milyon liranın otoyol, havalimanı vb. yatırımlara harcandığı” açıklamasını yaptı. ÖTV ile bütçeye aktarılan yıllık yaklaşık 135 milyon liralık gelir hiçbir zaman deprem için harcanmadı.
AKP dönemi ekonominin lokomotif motoru olan inşaat sektörünün önü sınırsız bir şekilde açıldı. Kendisine yakın inşaat şirketlerini zengin ederek, ülkeyi beton cumhuriyetine çevirdi. Defalarca kez imar affı çıkartılarak dayanıksız ve kaçak yapının önü açıldı. Binaların depreme dayanıklı olup olmadığı gündeme dâhi getirilmedi. Tek gündem vardı: O da daha fazla kâr daha fazla rant..
TOKİ eliyle tüm ülke şantiye sahasına dönüştürülerek, kentlerin yeşil alanları sürekli olarak imara açıldı. Doğal afetlerde toplanma merkezleri olarak kullanılacak tüm alanlar, AVM’ler ve plazalar gibi beton yığınlarına dönüştü. 20 Yıl önce 496 olan toplanma sahası bugün 77‘ye düşmüş durumdadır.
26 Eylül günü Silivri açıklarında gerçekleşen deprem olası büyük İstanbul depreminin nelere mal olabileceğinin göstergesidir. İstanbul ve Marmara birinci dereceden deprem bölgesi olmakla birlikte Türkiye nüfusunun en yoğun yaşadığı bölgedir. 26 Eylül’de yaşanan küçük şiddetli depremle birlikte hükümetin bu konuda hiçbir hazırlığının olmadığını, olası büyük bir depremde sonuçlarının 1999’dan daha büyük olacağının öngörüsünde bulunmak için deprem bilimci olmaya gerek yok.
26 Eylül’de insanlar panik hâlinde kaldı, nerede toplanacaklarını bilmiyorlardı. Çünkü hükümetin de bu konuda tam bir fikri yok. Tüm doğal afet toplanma merkezleri ranta açılarak AVM benzeri beton yığınlarına döndüler. GSM hatları çöktü, internet çöktü. İnsanların tüm iletişim araçları çalışamaz duruma geldi. Okullar ve hastanelerin bir kısmının duvarları çatladı. İstanbullular oturdukları binalara güvenemiyorlar.
Deprem Bilimciler şiddeti 7.0’ın üzerinde İstanbul merkezli depremin yaklaştığını şöylüyor. Tehlike çanları kulakları sağır edercesine çalıyor. Fakat hükümet depreme yönelik en ufak bir hazırlıktan bile bahsetmiyor. İstanbul başta olmak üzere Marmara bölgesinde yaşamak başlı başına ölüm tehlikesini beraberinde getiriyor. Rant, kâr dışında hiçbir gayesi olmayan Erdoğan rejimi, metropol kentleri kitlesel ölüm merkezlerine çevirmiştir. Bu ölüm tehlikesinden kurtulmak için hükümeti acil deprem seferberliğine sokacak kitlesel mücadele yürütmek zaruri bir durumdur. Bugün İstanbul’da deprem seferberliği için verilecek mücadele, hayat hakkı için verilecek mücadeleyle eşdeğerdir.
- “Deprem Vergilerine Ne Oldu?” sorusuna cevap verilsin!
- Acil doğal afet toplanma merkezleri oluşturma seferberliği başlatılsın!
- Acil binaları güçlendirme çalışmaları başlatılsın!
- Tüm hasarlı binalar tespit edilerek tahliye işlemi başlatılsın!
- Tahliye edilen yerlerdeki İnsanların kiraları deprem fonundan karşılansın!
- İmar affı iptal edilsin!